Uluslararası Eleştirmenler Derneği Türkiye Şubesi (Aica Türkiye) ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (İfea) işbirliğiyle düzenlenen“2010: Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” ana başlıklı atölye dizilerinin ikincisi olan “İstanbul’da Müzecilik ve Koleksiyon Gelişimi” konulu toplantı, 12 Mayıs 2007 tarihinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Oditoryumu’nda gerçekleştirildi.
Aica Türkiye Başkanı Beral Madra, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Pierre Chuvin, Enstitü Bilimsel Sekreteri Alexandre Toumarkine ve Aica Türkiye üyesi Burcu Pelvanoğlu tarafından yapılan açılış konuşmalarının ardından “İstanbul Resim Heykel Müzesi ve Koleksiyon Sorunu” ile “2010’a Doğru İstanbul: Özel Müzeler ve Stratejileri” konulu iki oturumun düzenlendiği çalıştayda, müzeciliğin temel sorunları, İstanbul örneğinde tartışmaya açıldı.
Aica Türkiye üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Kamil Gören’in oturum başkanlığını yaptığı ilk oturuma İstanbul Resim Heykel Müzesi Müdürü Prof. Ferit Özşen ve Prof. Tomur Atagök katıldı. Gören’in Batı’da ve Türkiye’de müzeciliğin oluşuma dair açıklamalarının ardından, Özşen tarafından Türkiye’deki sanatın bir anlamda belleğini oluşturan İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin durumu gözler önüne serildi. Müzenin günümüz koşullarına yanıt veremediğini dile getiren Özşen’e göre, müzenin en temel sıkıntısı, bir üniversiteye bağlı olması ve üniversitenin hem müzenin hem de kamuoyunun yükünü omzunda taşıyor olmasıydı. Devletin ilgisizliğine rağmen yine devletten kaynak bulmayı başaran Ferit Özşen, bir yandan izleyiciyi müzeye çekmek amacıyla, sergilenen eser sayısını iki katına çıkardıklarını; diğer taraftan da kendi tabiriyle “topuk tutan döşemeler”den kurtarmak için, müzenin restorasyonunu başlatma sürecinde olduklarını açıkladı. Müze koleksiyonunun 670’i aşkın heykel, 10.000’i bulan yağlıboya, baskı ve desen, 117 hat ve 105 seramik eserden oluştuğunu belirten Özşen’in dile getirdiği en temel sıkıntı ise, bundan 4 yıl önce bir yönetmeliğe kavuşan kurumun, bu yönetmeliğe rağmen Devlet Planlama Teşkilatı tarafından “bir okul müzesi” olarak görülüp bütçesinin yetersiz tutulmasıydı. Bu sorunu aşmanın müze koleksiyonuna yeni yapıtlar da kazandırma olanağı doğurabileceğini vurgulayan Ferit Özşen’in üzerinde durduğu bir diğer nokta ise, Anadolu’nun çeşitli kentlerinde bulunan ve artık işlerliği kalmamış olan Devlet Güzel Sanatlar Galerileri’ne gönderilen yapıtlardı. Kayıp resimlerin izini sürmek! 1980’li yıllarda müze müdür yardımcılığı görevinde bulunan Prof. Tomur Atagök, konuşmasında İstanbul’daki müzelerin dökümünü yaptığı gibi, İstanbul Resim Heykel Müzesi için yeni yer arama ya da yeni müze kurma projelerinin de tarihçesini çıkardı. 1980’li yıllarda başlayan yeni müze kurma girişimlerinin 2000’li yıllara kadar, politikacıların verdiği vaatlere rağmen gerçekleşemediği de böylelikle gözler önüne serilmiş oldu. Atagök’ün konuşmasında vurguladığı önemli bir nokta da, 2000’li yıllarda açılan ve de açılmaya devam eden müzelerin koleksiyon politikasından yoksun olmalarıydı. Bir koleksiyonun neyi, kimi, nerede ve nasıl temsil edileceği sorulmadan müzecilik yapılamayacağı Atagök tarafından dile getirildi. Borç, yiğidin kamçısı olamazdı, sözün özü!
Atölyenin “2010’a Doğru İstanbul: Özel Müzeler ve Stratejileri” konulu ikinci oturumu ise, Beral Madra’nın moderatörlüğünde, Haşim Nur Gürel (Eczacıbaşı Sanalmüze), Can Elgiz (Proje4L), Nazan Ölçer (Sabancı Müzesi), David Elliott (İstanbul Modern) ve Özalp Birol’un (Pera Müzesi) katılımlarıyla gerçekleşti. 1980’li yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal bunalımlara ve bu yıllarda sanat piyasasının yeni yeni oluştuğu için özel müzeye de olanak tanımamasına dikkat çeken ve 2000’li yıllardan bu yana “müzeleşme çağı” içerisinde olduğumuzu vurgulayan Beral Madra, katılımcılara 2010 yılına doğru olan açılım sürecinde özel müzelerin etkisinin, rolünün ne olabileceği sorusunu yöneltti ve bu bağlamda, oturuma katılan müze yöneticileri öncelikle vizyonlarını açıkladılar. Haşim Nur Gürel’in sanal ortamdaki egzersizlerin bir anlamda gerçek projelere zemin oluşturabileceğini ya da gerçekte uygulanması imkânsız olan projelere sanal ortamda yer verilebileceğini etraflıca açıklayan konuşmasını, 2001-2004 arasında genç sanatçılara destek olma amacıyla Proje4L’yi oluşturduklarını ve 2005 yılında da koleksiyoncu kökenlerine geri dönüş yaptıklarını açıklayan Can Elgiz’in konuşması izledi. Nazan Ölçer, David Elliott ve Özalp Birol’un yöneticileri oldukları müzelerin genel profillerini ortaya koydukları ilk sorudan sonra, özel müzelerin devlet ya da yerel yönetimle olan ilişkilerinin tartışmaya açıldığı oturumda, Özalp Birol, kendi tabiriyle “kurucularının adı her kapıyı açan altın anahtar olan müzeler”in bu durumda olmayan müzelerle kıyaslandıklarında, işe bir adım önde başladıklarına dikkat çekti. Sabancı Ailesi, Eczacıbaşı Ailesi ya da Kıraç Ailesi, kuşkusuz isimleri ile öne çıkıyorlardı ancak bunun da getirdiği bir takım sıkıntılar yok değildi. Örneğin, yine Özalp Birol’un dikkati çektiği “koleksiyon devretme” sorunu. Zira müze kuran aileler işe koleksiyoncu kimlikleriyle başlamışlardı; özel kişi olarak ve müze kurduklarında da ikinci bir kimlikleri ortaya çıkıyordu: Tüzel kişilikleri. Özel müzelerin şu anki en büyük sorununun, bu müzelerin kurucularının kendi müzelerine kendi koleksiyonlarını bağışlama konusunda çektikleri sıkıntılar olarak belirlendi. Oturum başkanı Beral Madra’nın katılımcılara yönelttiği son soru ise, bu müzelerin kendi aralarında bir rekabetin olup olmadığı sorusuydu. Oturumun başlangıcında profillerini ortaya koyan özel müze yöneticilerinin bu soruya verdikleri yanıt ortaktı: Tüm müzeler farklı kulvarlarda yarışıyordu ve aralarında rekabet söz konusu değildi. Aksine, Sabancı Müzesi ve Pera Müzesi, müzelerin deprem güvenliği üzerine ortak bir çalışmaya girmiş durumdalardı.
Atölye sonucunda, müzelerin tüm sorunları etraflıca ortaya konduğu gibi, 2010 yılına kadar olan vizyonları da ortaya konmaya çalışıldı. Bu bağlamda, İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin mevcut koleksiyonunun korunması ve sergi düzenini bir “20. yüzyıl müzesi” niteliğini alacak biçimde düzenlemesinin hedef olarak belirlenirken; Haşim Nur Gürel 2010’a ilişkin yasadaki belirsizliği vurguladı; Nazan Ölçer ise, 2010 yılında bu kenti Osmanlı ve Bizans dönemine ilişkin iki büyük sergiyle karşılayacaklarını belirtti. Hedeflerinin daima Türk sanatçılarla yabancı sanatçıları uluslararası bir platformda buluşturmak olduğunu dile getiren Can Elgiz, zaman içinde 2010 doğrultusundaki projelerini zamanla oluşturacaklarını açıkladı. David Elliott da 2010 yılında kendilerine düşen sorumlulukların bilincinde olduklarını ve Türkiye’deki sanat tarihine odaklanan bir sergi hazırlığında olduklarını belirtti. Özalp Birol’un üzerinde durduğu nokta ise, 2010 Girişim Kurulu içinde olmadıklarını ve kurulun işleyişi konusunda şüpheleri olduğunu dile getirirken; 2010 yılına kendi stratejileri doğrultusunda destek olacaklarını belirterek halihazırda var olan projelerini örnekledi.
Uzun sözün kısası, “İstanbul’da Müzecilik ve Koleksiyon Gelişimi” başlıklı atölye şu gerçeğin vurgulanmasına neden oldu: Bir yanda 11.000 yapıtıyla mekân sıkıntısı yaşayan İstanbul Resim Heykel Müzesi; diğer yanda ise, belki mekânlarını değil ama gün be gün koleksiyonlarını geliştirmek durumunda olan özel müzeler ve stratejileri…
Burcu Pelvanoğlu